Enerji bağımsızlığı ancak temiz enerji ile mümkün

Türkiye, elektrik üretiminin yarısını ithal fosil yakıtlarla gerçekleştiriyor. Temiz enerji kaynaklarına daha hızlı bir geçişle bu oran 2030 yılına kadar yarıya indirilebilir. Özellikle güneş enerjisi bu dönüşümün hayati bir parçası olacak.

Ufuk Alparslan

Ufuk Alparslan

Regional Lead (Turkey, Ukraine & the Western Balkans)

4 October 2022 | 13 dakika okuma süresi

Mevcut diller  English

Önemli Noktalar

%50


Türkiye'de 2021 yılı itibariyle ithal fosil yakıtların elektrik üretimindeki payı

40 GW


Elektrik üretiminde dışa bağımlılığı yarıya indirmek için 2030 yılına kadar ulaşılması gereken toplam güneş enerjisi kapasitesi

30 GW


Elektrik üretiminde dışa bağımlılığı yarıya indirmek için 2030 yılına kadar ulaşılması gereken toplam rüzgar enerjisi kapasitesi

Hakkında

Bu çalışma, Türkiye elektrik sistemi üzerinde yakın zamanda yapılan modelleme çalışmalarının rehberliğinde, 2030 yılına doğru çeşitli elektrik dönüşümü projeksiyonlarının bir özetini sunmaktadır. Çalışmanın  sonuçları, Enerji Bakanlığı’nın Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu olması öngörülen yeni uzun vadeli enerji planında belirlenecek hedeflere rehberlik etmeyi amaçlamaktadır.

Yönetici özeti

İddialı bir temiz enerji planı Türkiye'nin ithal fosile bağımlılığını azaltacaktır

Türkiye 2021 yılında 2053’e kadar ulaşmayı amaçladığı net sıfır hedefini açıkladı. Şimdi ülkenin uzun vadeli enerji planını buna uygun hale getirmesi gerekiyor. Net sıfır planıyla uyumlu bir enerji sistemi sadece elektriği karbonsuzlaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’yi daha bağımsız hale getirecektir.

  • 01


    Türkiye 2030 yılına kadar elektrik üretiminde ithal fosil yakıtlara bağımlılığını yarıya indirebilir

    Türkiye 2021 yılında elektriğinin %50’sini ithal kömür ve doğalgazdan üretmiştir. Hızlandırılmış bir temiz enerji dönüşümü ile ülke 2030 yılına kadar elektrik üretiminde dışa bağımlılığını %25’in altına düşürebilir. Ancak bunun için rüzgar ve güneş enerjisinin toplam elektrik üretiminin üçte birinden fazlasını oluşturması gerekiyor.

  • 02


    Elektrik üretiminde dışa bağımlılığı yarıya indirmek için toplam 40 GW güneş enerjisi kapasitesine ihtiyaç var

    Türkiye’de fosil yakıt ithalatına bağımlılığı yarıya düşürmek için 2030 yılına kadar her yıl yaklaşık 4 GW yeni güneş enerjisi kapasitesine ihtiyaç duyulacaktır. Güneş enerjisi ihalelerine ihale edilen kapasiteden 10-15 kat daha büyük kapasite başvuruları yapılmasına rağmen, yakın zamandaki güneş kurulumları yılda sadece 1 GW civarında seyretmektedir. Yerli panel üretim kapasitesi ise bunun sekiz katı seviyesindedir.

  • 03


    2030 yılına kadar toplam en az 30 GW rüzgar enerjisi kapasitesine ihtiyaç var

    Fosil yakıt ithalatına bağımlılığı yarıya indirmek için, Ağustos 2022 itibariyle 11,1 GW olan rüzgar enerjisi kapasitesinin 2030 yılına kadar yaklaşık üç kat artması gerekmektedir. Bu, 2030 yılına kadar her yıl yaklaşık 2,5 GW yeni rüzgar enerjisi kapasitesinin eklenmesi anlamına gelecektir. Son yıllardaki yaklaşık 1 GW’lık yıllık rüzgar enerjisi kurulumları düşünüldüğünde bu oran önemli ölçüde daha yüksektir.

"Kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara bağımlı olmanın ne kadar riskli ve güvenilmez olduğu son aylarda dünyada yaşanan gelişmelerle iyice ortaya çıktı. Buna karşı çözüm ucuz ve temiz enerji kaynakları rüzgar ve güneş. Rüzgar ve güneş önümüzdeki yıllarda Türkiye gibi enerji kaynakları kısıtlı olan ülkelerin enerjide bağımsızlıklarını sağlamasında öncü rol oynayacak.

Ufuk Alparslan Bölge Lideri Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar, Ember

Arka plan

Türkiye 2053 yılına kadar net sıfır hedefliyor

Türkiye, Paris Anlaşması’nı imzaladıktan altı yıl sonra, 2021’de onayladı. Meclis’in bu kararını ise net sıfır hedefinin açıklanması takip etti. Ancak şimdi net sıfır hedefine ulaşmak için güvenilir bir plana ihtiyacı var.

İklim değişikliği ile mücadeleye ilişkin küresel anlaşma

Paris Anlaşması, iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı uluslararası bir anlaşmadır. 196 Taraf, anlaşmayı 12 Aralık 2015 tarihinde Paris’te düzenlenen COP 21’de imzalamıştır. Anlaşma 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması’nın amacı, küresel ısınmayı 2oC’nin oldukça altında sınırlandırmak ve sanayileşme öncesi seviyelere kıyasla 1.5°C artış ile sınırlandırma çabalarını sürdürmektir.

Paris Anlaşması, tüm tarafların ulusal olarak belirlenmiş katkılar (NDC’ler) yoluyla ellerinden gelen çabayı ortaya koymalarını gerektirmektedir. Ülkeler NDC’lerinde Paris Anlaşması’nın amaçlarına ulaşmak için belirli bir emisyon azaltma hedefi ile iklim eylem planlarını sunarlar. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadele için ülkeler tarafından kademeli olarak daha iddialı hedeflerin sunulduğu beş yıllık bir döngüde işlemektedir. 

Paris Anlaşması’nın kabulünden önce Varşova’da düzenlenen COP19’da alınan karar uyarınca birçok ülke 2015 yılında ulusal olarak belirlenmiş katkılarını (INDC) sunmuştur. Bu INDC’ler daha sonra Paris Anlaşması’nın imzalanmasını takiben NDC’ler olarak değerlendirilmiştir.

Türkiye 2021 yılında Paris Anlaşması’nı onayladı ve net sıfır hedefini belirledi

Türkiye, anlaşmanın ekinde gelişmiş bir ülke olarak kategorize edilmeyi reddettiğinden Paris Anlaşması’nın ilk imzacıları arasında yer almasına rağmen anlaşmayı 2021 yılına kadar onaylamamıştır. Bu kategorizasyona olan muhalefet, özellikle Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler için sağlanan mali destekten yararlanmaksızın emisyon azaltma hedeflerini karşılamasını gerektirmesi sebebiyle ortaya çıkmıştır. Ancak 2021’in sonlarında Türk hükümeti bu talebinden vazgeçerek Paris Anlaşması’nı onaylamıştır. Ardından da Türkiye Cumhuriyeti’nin 130. yıldönümüne denk gelecek şekilde 2053 yılına kadar net sıfıra ulaşma hedefini açıklamıştır.

Net sıfır hedefi güncellenmiş bir emisyon azaltım planı gerektiriyor

Türkiye, 2015 yılında bir emisyon azaltım planı (INDC veya Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı) sunmuş ve o zamandan beri bunu güncellememiştir. INDC‘sinde Türkiye, sera gazı emisyonlarını 2030 yılında kendi tanımladığı Baz Senaryo’ya (BAU) göre %21 oranında azaltmayı hedeflemiştir. 2030’da 929 MtCO2e toplam yıllık emisyon hedefleyen Türkiye’nin 2020’deki toplam emisyonlarına kıyasla bu, %77’lik bir artış anlamına gelmektedir.

Güncel emisyon azaltım planı yeni bir enerji planı gerektiriyor

Gelişmekte olan bir ekonomi olarak Türkiye’nin artan emisyonları ekonomik büyümesiyle paralellik göstermektedir. Ancak, Türkiye’nin 2015 yılında sunduğu emisyon azaltım planında emisyon artışında yavaşlama dahi öngörülmemektedir. Bu durum Türkiye’nin net sıfıra giden yolun önünde bir engel teşkil etmektedir.

Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının ortalama yıllık artış oranı 2000-2015 yılları arasında %3,1 civarındaydı. Öte yandan, Türkiye’nin emisyon azaltım planında varsaydığı baz senaryosunun ortalama yıllık emisyon artışı oranı 2015-2030 yılları arasında %6,2 olmuştur. Azaltım senaryosunda bile emisyonlardaki yıllık büyüme oranı yaklaşık %5 olarak hedeflenmiştir.

Paris Anlaşması’nın onaylanmasının ardından Türkiye’nin güncellenmiş bir NDC ile yeni bir emisyon azaltım planı sunması gerekmektedir. Bu doğrultuda, Şubat 2022’de gerçekleştirilen İklim Şurası bildirgesinde, ülkenin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda yeni bir NDC üzerinde çalışıldığı belirtilmiştir. 

Net sıfır hedefini takiben, Resmi Gazete’nin Aralık 2021 tarihli sayısında, Enerji Bakanlığı’na bir sonraki yıl, her beş yılda bir revizyona tabi olacak yeni bir uzun vadeli ulusal enerji planı hazırlama görevi verilmiştir. Enerji Bakanı’nın da yakın zamanda belirttiği gibi, yeni enerji yol haritası 6-18 Kasım 2022 tarihleri arasında Mısır’da düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansı COP27’den önce yayımlanması beklenmektedir.

Karbonsuzlaşmaya giden yollar

Güneş, rüzgar ve enerji verimliliği kilit öneme sahip

Türkiye’nin elektrik sistemini modelleyen dört çalışma da önümüzdeki dönemde elektrik talebinde önemli bir artış öngörmekte ve bunun güneş, rüzgar ve enerji verimliliği ile karşılanacağını ortaya koymaktadır.

Dört farklı model

Türkiye’de net sıfır hedefinin açıklanmasından bu yana, ülkenin enerji sektörünün 2053 hedefine doğru nasıl ilerleyebileceğini modelleyen dört farklı çalışma yayınlanmıştır. 

Bu çalışmalarla ilgili daha fazla ayrıntı Ek’te yer almaktadır.

Bu bölümde, bu dört modele dayanarak elektrik üretimi sektörünün bir yandan karbonsuzlaşmayı sağlarken, bir yandan da artan talebi nasıl karşılayabileceğini ortaya koyacağız.

Enerji verimliliği karbonsuzlaşmada önemli bir rol oynayabilir

Ele alınan tüm modeller enerji verimliliğinin rolünü kabul etmekle birlikte, elektrik talebindeki artışı kontrol altında tutmak için ulaşım ve binalar gibi diğer sektörlerin elektrifikasyonunun nasıl hızlanacağı konusunda farklı yaklaşımlar göstermektedir. 

Dünya Bankası (WB) modeli, enerji verimliliği konusunda acil eyleme özel olarak odaklanmasıyla öne çıkmaktadır. Model, 2012-2021 yılları arasındaki tarihsel artışın (+%35) tam aksine 2021-2030 yılları arasında mütevazı bir talep artışı (+%3,7) öngörmektedir. Varsayım, kilit sektörlerde enerji verimliliğinin derhal arttırılacağı ve binaların elektrifikasyonunun geciktirileceğine dayanmaktadır. 

Bazı sektörlerde dönüşümün geciktirilmesinin ardındaki mantık, kısa vadeli maliyetleri daha düşük tutmak ve yeşil teknolojilerin maliyetinde beklenen düşüşten faydalanmaktır. Talep öngörüsünde diğerlerine kıyasla ciddi bir aykırılık olduğundan, karşılaştırmaların daha sağlıklı olması adına rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesi karşılaştırmalarında Dünya Bankası modeli dikkate alınmayacaktır.

Güneş enerjisi tüm senaryolarda yükselişe geçiyor

Değerlendirilen dört model de güneş enerjisine çok önemli bir rol biçmekte ve Ağustos 2022 itibariyle 8,8 GW olan güneş enerjisini 2030’a kadar 34-41 GW olarak modellemektedir.

Güneş enerjisi kapasite projeksiyonları düşük kalan modellerin bazı dezavantajları vardır. 2030 yılına kadar elektrik üretiminde %17’lik kömür payı ile SHURA ARES senaryosu, güneşin en kirli üretim kaynağının yerini alma konusundaki iddiasızlığı nedeniyle en düşük güneş enerjisi kapasitesi projeksiyonuna (34 GW) sahiptir. Bu senaryo ayrıca 2030 yılına kadar elektrik üretiminde en yüksek dışa bağımlılığa (%27) sahip olarak diğer senaryoların gerisinde kalmaktadır. Bir diğer düşük güneş enerjisi kapasite projeksiyonu olan IPC, 2030 yılına kadar 36 GW güneş enerjisi öngörmektedir. Ancak, güneş enerjisi üretimi için varsayılan kapasite faktörü (%22,3), 2021 yılında ülke genelinde gerçekleşen kapasite faktöründen (%20) önemli ölçüde daha yüksektir. 

Öte yandan, hem EBC hem de SHURA CPD senaryolarında 2030 yılına kadar fosil yakıt ithalatına dayalı elektrik üretiminde daha düşük bir pay (%18-23) ve daha gerçekçi güneş enerjisi kapasite faktörü varsayımları (%19,5-20,5) içermektedir. Dolayısıyla bu modellerin güneş enerjisi kapasitesi öngörüleri (2030 itibariyle ~40 GW) daha makul görünmektedir. 

2030 yılına kadar 40 GW toplam güneş enerjisi kapasitesine ulaşmak için Türkiye’nin mevcut güneş enerjisi kapasitesinin (8,8 GW) dört kattan fazla artması, yani her yıl 4 GW yeni güneş enerjisi kapasitesi eklenmesi gerekmektedir. Bu, yılda 1 GW’ı biraz aşabilen son güneş enerjisi kapasitesi kurulum oranından dört kat daha fazladır. Yerli panel üretim kapasitesi her yıl bunun sekiz katına ulaşabileceği ve güneş enerjisi ihalelerinin ihale edilen kapasitelerden 10-15 kat daha fazla başvuru aldığı da bu bağlamda not edilmelidir.

Rüzgar kapasitesinin üç katına çıkarılması gerekiyor

Tüm farklı senaryolar arasında Türkiye’nin 2030 yılına kadar en az 30 GW toplam rüzgar enerjisi kapasitesine ulaşacağı konusunda bir fikir birliği bulunmaktadır. Ancak EBC, 2030 yılına kadar 42 GW rüzgar enerjisi kapasitesi öngörerek diğerlerinden ayrışmaktadır. Daha yüksek rüzgar enerjisi hedefi, EBC’nin 2030’a kadar kömürden iddialı bir şekilde çıkma planı varsayımı ile birlikte rüzgar ve güneş dışında önemli yenilenebilir kapasite ilavesi içermemesinden de kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, bu analizde rüzgar kapasitesi hedefi için diğer senaryoların sonuçları esas alınmıştır.

Modellenen projeksiyonlara göre, Türkiye’nin 2030 yılına kadar en az 30 GW toplam rüzgar enerjisi kapasitesine ulaşması gerekmektedir ki bu da mevcut rüzgar enerjisi kapasitesinin (11,1 GW) neredeyse üç katıdır. Bu, önümüzdeki sekiz yıl içinde her yıl yaklaşık 2,5 GW yeni rüzgar enerjisi kapasitesi devreye alınması anlamına gelmektedir. Bu kapasite artışı, yakın zamandaki 1 GW/yıl rüzgar enerjisi kurulum oranının oldukça üzerindedir.

Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının rolü

Tüm modellere göre, önümüzdeki birkaç yıl içinde diğer yenilenebilir enerji kaynaklarında sadece mütevazı bir artış öngörülmektedir. 

Modeller, hidroelektrik, jeotermal ve biyokütle kapasitesindeki küçük artışların, nispeten yüksek kapasite faktörleri ve saatlik üretimlerindeki daha az değişkenlik sayesinde rüzgar ve güneş enerjisinin ihtiyaç duyduğu kapasiteyi önemli ölçüde azaltabileceğini ortaya koymaktadır. 

Diğer modellerle karşılaştırıldığında, EBC diğer yenilenebilir enerji kaynaklarında 4-6 GW daha düşük kapasite görmekte, bu da yaklaşık 8 GW daha fazla rüzgar kapasitesi ile sonuçlanmaktadır. Öte yandan SHURA ARES senaryosu, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarında daha düşük kapasite artışları öngörmekle beraber bunu 2030’da kömüre daha yüksek bir üretim payı (%16,5) atfederek ikame etmektedir.

Karbonsuzlaşma = Bağımsızlık

Temiz enerji Türkiye'yi daha bağımsız yapabilir

Türkiye’nin net sıfır hedefiyle uyumlu enerji dönüşümü yolları, ülkenin elektrik üretiminde ithalat bağımlılığını 2030 yılına kadar yarıya indirebilir.

Türkiye büyük ölçüde fosil yakıt ithalatına bağımlı

Türkiye’nin elektrik üretiminde dışa bağımlılığı son 25 yılda %50 civarında seyretmektedir. Bu dönemde sadece iki istisna, COVID’in başladığı 2020 yılı ve ülkenin rekor düzeyde hidroelektrik üretimi gerçekleştirdiği 2019 yılı olmuştur. 2021 yılında ithal kömür ve doğalgazın elektrik üretimindeki payı sırasıyla %16,7 ve %32,7 olmuştur.

Bu bağımlılık Türkiye için ciddi maliyetlere yol açmaktadır. Ülkenin artan enerji ithalatı, aylık ticaret açığının Temmuz 2022’de tüm zamanların rekorunu kırmasına neden olarak, Ocak-Temmuz döneminde 62 milyar dolara ulaşmıştır.

Rüzgar ve güneş enerjisi 2030'a kadar üçte birlik payı aşacak

Yukarıda ele aldığımız karbonsuzlaşma senaryolarına göre, Türkiye’nin 2030 yılında 40 GW güneş ve 30 GW rüzgar enerjisi kapasitesine ihtiyacı olacaktır. Bu hedeflere ulaşılmasıyla, rüzgar ve güneş enerjisi 2030 yılına kadar toplam elektrik üretiminde %34-38 arasında bir paya ulaşacaktır. 2021 itibariyle, rüzgâr ve güneş enerjisi ülkedeki toplam elektrik üretiminin %13,6’sını oluşturmaktadır.

Aynı senaryolar altında, rüzgar ve güneş enerjisinin elektrik üretimindeki %34-38’lik payı, ithal fosil yakıtların elektrik üretimindeki payını 2021’de ulaştığı %50’den %23-24 seviyelerine kadar düşürecektir. Başka bir deyişle, rüzgar ve güneş enerjisi, elektrik üretiminde üçte bir paydan biraz daha fazlasına ulaşarak, ithal fosil kaynakların elektrik üretimindeki payını yarıya indirebilir.

Temiz enerjinin birçok faydası

Enerji Bakanlığı’nın da belirttiği gibi, Türkiye coğrafi konumu sayesinde muazzam bir güneş enerjisi potansiyeline ve Avrupa’daki en yüksek güneş paneli üretim kapasitesine sahiptir. Ancak Türkiye 2021 yılında elektriğinin sadece yaklaşık %4’ünü güneş enerjisinden üretmiş ve Ağustos 2022 itibariyle 8,8 GW güneş enerjisi kapasitesine ulaşmıştır. Bu istatistikler, Türkiye’den çok daha az güneşli Ukrayna’ya yakındır

Enerji sektörünün karbonsuzlaştırılması ve net sıfıra ulaşılmasının yanı sıra, Türkiye’nin yüksek güneş enerjisi potansiyelini hayata geçirmek için başka nedenleri de mevcuttur. Halihazırda ucuz olan güneş enerjisi, artan klima kullanımı ihtiyacı nedeniyle yaz aylarında zirve yapan elektrik talebi profiline iyi uyum sağlayıp kurak mevsimlerde hidroelektrik enerjiyi telafi edebilir. Güneş enerjisi aynı zamanda soğuk dönemlerde ve doğalgaz arzında sorun yaşandığında zorlukla karşılanan pik gaz talebini azaltmak için hidroelektrik üretiminin bir kısmının kışa kaydırılmasına da yardımcı olabilir. Güneş enerjisi potansiyeli aynı zamanda diğer enerji üretim kaynaklarına kıyasla ülke genelinde daha homojen bir şekilde dağılmıştır.

Rüzgar ve güneş enerjisi sadece enerji sektörü emisyonlarını düşürmek ve ülkeyi net sıfır hedefine yaklaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda fosil yakıt ithalatının yüksek maliyetlerini düşürecek ve sınırlı kaynaklara sahip Türkiye’yi daha bağımsız hale getirebilecektir. Öyle ki rüzgar ve güneş, doğalgaz fiyatlarının mevcut fiyatların yarısı olduğu Temmuz 2021 ile Nisan 2022 arasında bile Türkiye’ye 7 milyar dolar tasarruf sağlamıştı. Doğalgaz fiyatlarının 2024 sonuna kadar yüksek kalması bekleniyor, bu nedenle Türkiye’nin yeni enerji planı sadece emisyon azaltım seviyesini değil, aynı zamanda enerji bağımsızlığı seviyesini de belirleyecek.

Ek Materyal


Metodoloji

Bu analizde ele alınan senaryolar

Yukarıda bahsedilen çalışmalar arasında İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve Europe Beyond Coal (EBC), temel senaryo dışında nükleer içeren ve içermeyen iki senaryo yürütmüştür. Nükleer içeren senaryolarda 4,8 GW’lık Akkuyu nükleer enerji santralinin planlandığı gibi tamamlanacağı varsayılmıştır. Dünya Bankası’nın tek karbonsuzlaşma senaryosu nükleer tesisin zamanında tamamlanacağını varsayarken, SHURA tüm senaryolarda 2,4 ila 4,8 GW arasında nükleer kapasite varsaymıştır. Bu nedenle, bu analizde karşılaştırılabilir olmaları için sadece nükleer enerjiyi dikkate alan senaryoları kullanıyoruz. Nitekim Rus hükümetine ait olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali üretim lisanslarını almış ve dört ünitenin inşaatına başlamıştır

SHURA’nın iki ana karbonsuzlaşma senaryosu vardır: hızlandırılmış yenilenebilir enerji arzı senaryosu (ARES) ve kömürün aşamalı olarak azaltılması senaryosu (CPD). Bu senaryolar üzerinde çeşitli duyarlılık analizleri çalışılmış olmasına rağmen, sonuçlar farklı duyarlılık analizleri altında önemli ölçüde değişmemektedir. Bu nedenle, bu analizde sadece ARES temel ve CPD temel senaryolarını ele alıyoruz. 

Tüm bu çalışmalarda modeller, elektrik talebine ayak uydururken çeşitli kısıtlar ve varsayımlar (enerji verimliliği, elektrifikasyon, 2050’ye kadar net sıfır, belirli bir kömürden çıkış tarihi, vb) altında en ucuz elektrik üretim seçeneklerini sisteme eklemektedir. Modellerin yeni kapasite geliştirme projeksiyonlarında halihazırda inşa halinde olan ve tamamlanması beklenen santraller de dikkate alınmaktadır.

Bu senaryolarda kömürün üretimdeki payı %0-16,5 arasında değişmektedir. Her ne kadar sadece EBC’nin çalışması kömürden çıkış öneriyor gibi görünse de, SHURA CPD de 2030 yılında elektrik üretiminde kömürün payının %5,4 olacağını tahmin eden iddialı bir kömürden çıkış planına sahiptir. Ancak bu projeksiyon, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin sadece 2,4 GW ile kısmen tamamlanacağını varsaymaktadır. Nükleer enerji kapasitesinin 4,8 GW olacağı varsayıldığında, öngörülen kömür üretiminin çoğu (23 TWh) 2030 yılına kadar ikame edilebilmektedir. Benzer şekilde, IPC 2030 yılına kadar yaklaşık 50-65 TWh daha yüksek elektrik talebi varsaymaması durumunda, kömür üretimi projeksiyonu (32 TWh) da 2030 yılına kadar sıfıra yakın olabilmektedir (IPC’nin modeli 2035 yılında kömürden çıkışa ulaşmaktadır). Bunların dışında, Dünya Bankası 2030 yılına kadar kömürün üretimdeki payının %9 olacağını öngörmektedir.